Alt İşveren İşçisinin Geçirmiş Olduğu İş Kazası ve İşçi Alacaklarından Asıl İşveren de Sorumlu mudur?
Türkiye genelinde yayımlanan istatistiklere göre iş kazalarının yüzde 90’a yakını alt işverenlere
(taşeronlara) ait işyerlerinde gerçekleşmektedir. Bununla birlikte alt işverenlerin, istihdam ettikleri
işçilerle genellikle bir yıldan kısa süreli sözleşmeler yaptıkları görülmektedir.
13 Mayıs 2014 günü Ülkemizi yasa boğan “Soma Faciası” sonrasında alt işveren kavramı en ciddi manada ülke
gündemine geldi. Ancak, bu felaketin öncesinde, Türkiye’ yi Dünya sıralamasında 3 üncülüğe taşıyan iş
kazalarının, yüzde 90’ a yakının, taşeron firmaların işçi istihdam ettikleri işyerlerinde gerçekleştiği
gerçeği, ne yazık ki görmezden gelinmiştir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerekli tedbirleri almaktan uzak, kurumsal bir yapıya sahip olmayan
taşeron firmaların, kârlarını maksimize etmek için işçi maliyetlerini en aza indirmeye çalıştıkları, bunu
yaparken de genellikle iş tecrübesi düşük olan genç işçileri istihdam ettikleri ve iş süreçleri boyunca
gerekli denetimleri yapmadıkları gibi işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerekli eğitimleri de
vermedikleri, görülmektedir. Asıl işveren ise, bu durumdan faydalanarak İş Kanunu ve diğer mevzuat ile
getirilen yükümlülüklerden kurtulmaya çalışmaktadır.
Yasa koyucu alt işveren kavramını, 4857 sayılı Kanun ve bu kanun kapsamında çıkarılan “Alt İşverenlik
Yönetmeliği” nde: 1) işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin
bir bölümünde, 2) işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde, 3) bu
iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran gerçek veya tüzel kişiyi
yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlardır, şeklinde tanımlamıştır.
Ancak, bu sefer de doktrinde, hangi iş asıl iş, hangi iş yardımcı iştir tartışması başlamış ve yargı
karalarının da bu konuda net olmaması nedeniyle, konu tam bir muammaya dönüşmüştür. Örneğin . Yargıtay 9.
Hukuk Dairesinin E. 2006/13231K. 2006/18825T. 26.6.2006 tarihli kararında, bir gübre fabrikasındaki
paketleme ve torbalama bölümünde alt işveren tarafından işçi çalıştırması konusunda, yasanın mantığına
aykırı olduğunu düşündüğümüz bir karar verilmiştir. Karar özetle şöyledir: “Dava konusu işyerinde üretilen
ürünlerin torbalanması veya paketlenmesi üretimin zorunlu bir unsuru değildir. Paketleme veya torbalama
işinden önceki aşamaların doğrudan üretimle ilgili olması nedeniyle asli iş kabul edilmesi, bu aşamalardan
sonraki işlerin tahmil ve tahliye işleri ile bağlantılı olması nedeniyle yardımcı iş olduklarının kabulü
gerekir. Kaldı ki, davacının iş sözleşmesinde yapılacak işin konusunun tahmil ve tahliye işleri olduğu
belirtilmiş olup, davacının münhasıran paketleme ve torbalama işinde çalıştığı da iddia ve ispat da
edilmemiştir. Bu hususta ayrıca belirtmek gerekir ki, bir alt işverenlik uygulamasının muvazaaya
dayanması, sonraki uygulamaların da mutlaka muvazaalı olacağını göstermez. Muvazaa iddiasının her alt
işveren yönünden ayrıca araştırılması ve tartışılması gerekir”.
Gerek mahkeme kararları, gerekse doktrindeki fikir uyuşmazlıkları sorunu iyice içinden çıkılmaz bir duruma
sokmuştur. Konu hakkında çıkarılan Alt İşveren Yönetmeliğinin 12. Maddesinde asıl-alt işveren ilişkisinin
muvazaalı olduğuna karar verilmesine yönelik 8 kriter belirlenmiş ve bu kriterlerin değerlendirilmesi
yetkisi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişlerine verilmiştir. Söz konusu kriterlerin dar ve
kısıtlayıcı anlamda değerlendirilmesi gerektiği, aksi takdirde asıl işlerin, alt işverenlere verilmesinin
önüne geçilemeyeceği değerlendirilmektedir. Anılan yönetmeliğe göre muvazaa kriterleri şunlardır:
a) Alt işverene verilen işin, işyerinde asıl işveren tarafından yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin
asıl işin yardımcı işlerinden olup olmadığı,
b) Alt işverene verilen işin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş
olup olmadığı,
c) Alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kişi olup olmadığı,
ç) Alt işverenin işe uygun yeterli ekipman ile tecrübeye sahip olup olmadığı,
d) İstihdam edeceği işçilerin niteliklerinin yapılacak işe uygun olup olmadığı,
e) Alt işverene verilen işte asıl işveren adına koordinasyon ve denetimle görevlendirilenlerden başka asıl
işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığı,
f) Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı amaçlayıp
amaçlamadığı,
g) Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan
kaynaklanan bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp
yapılmadığıdır.
Ülkemizde özellikle ihale konusu işlerin hemen hemen tamamının alt işverenlere verilmekte olduğu, bir
kısmının da fatura karşılığında yaptırılmak suretiyle, taahhüt konusu işin tamamlandığı görülmektedir. Öte
yandan, devamlı işyerlerinde taşeron işçisi çalıştırılması eğilimi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunun yürürlüğe girdiği 2012 yılının sonu 2013 yılının başından itibaren ivme kazanmıştır.
Özellikle 6331 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iş kazaları ile ilgili düzenlenen
bilirkişi raporlarında, alt işveren, iş güvenliği uzmanı ve saha sorumlularının asli kusurlu görülmelerine
karşılık, asıl işverenin tali kusurlu bulunduğu dikkatlerden kaçmamaktadır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 12 nci maddesinin son fıkrası: “Bir
işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya
eklentilerinde, iş alan ve bu iş için görevlendirdiği sigortalıları çalıştıran üçüncü kişiye alt işveren
denir. Sigortalılar, üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bunlarla sözleşme yapmış olsalar dahi,
asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumludur”
hükmünü ihtiva etmektedir.
Dolayısıyla işyerinde, alt işverenin işçi ya da işçileri iş kazası geçirdiğinde, kaza ile ilgili olarak asıl
işveren de sorumludur. Bu sorumluluk SGK aylık hizmet ve prim belgelerinin verilmesinden tutun da ücret,
kıdem-ihbar tazminatları, işe iade davası, iş kazası tazminatlarına kadar geniş bir yelpazede
değerlendirilmektedir. Ayrıca, alt işverenlik sözleşmelerine birlikte sorumluluk ilkesini ortadan kaldıran
hükümler konulamaz, aksi takdirde bu tür hükümler geçersizdir.
Öte yandan, “cezaların şahsiliği”ilkesi uyarınca birlikte sorumluluk, cezai sorumluğu kapsamamaktadır. Bahse
konu birlikte sorumluluk: “hukuki sorumluluk ”tur. Bir başka deyişle, bir iş kazası sonrasında açılan ceza
davası kapsamında, alt işveren ile asıl işverenin kusuru ayrı ayrı değerlendirilecektir. Ayrıca, alt
işverene uygulanan idari para cezalarından dolayı da asıl işveren sorumlu tutulamayacaktır. Bununla birlikte
alt işverenin işçileri yasadan, iş sözleşmesinden ya da kendi işyerlerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinden
doğan haklarının tamamı için alt işverene yahut asıl işverene veyahut her ikisine birden dava
açabileceklerdir.
Asıl işveren ile alt işveren arasında muvazaanın tespiti halinde ise alt işverenlik sözleşmesinin hiç
yapılmadığı kabul edilecek ve alt işverenin işçileri baştan beri asıl işvereninin işçileri sayılacaktır.
Ayrıca, yukarıda belirtmiş olduğumuz tüm yükümlülüklerden asıl işveren sorumlu olacak, hatta alt işverene
yöneltilen davalarda, alt işveren davalı olarak dahi kabul edilmeyecek, mahkeme bu davaların asıl işverene
yöneltilmesi için süre verecektir. Burada, muvazaa nedeniyle yanıltılan işçiden, alt işveren lehine
avukatlık ücreti (Yargıtay içtihatlarına göre) ödenmesine de karar verilemeyecektir.
Şayet muvazaaya dayanmayan gerçek bir alt işverenlik sözleşmesi düzenlenmiş ise birlikte sorumluluk ilkesi
işleyecek ve alt işveren tarafından yapılması gereken bir ödeme asıl işveren tarafından yapılmış ise, bu
ödemeleri asıl işveren, alt işverene rücu etme imkânı bulacaktır.
İşyerinde Geçirilen Kalp Krizi ve Diğer Hastalıklar Sonucu Ölüm ve Maluliyet Halleri İş Kazası Sayılır mı?