İşyerinde Geçirilen Kalp Krizi ve Alt İşverenlik Düzenlemeleri: İş Güvenliği ve Hukuki Sorumluluk
Türkiye genelinde yapılan araştırmalar, iş kazalarının %90’ına yakın bir kısmının alt işverenlere (taşeronlara) ait işyerlerinde gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, taşeron firmalar çoğunlukla kısa süreli sözleşmelerle işçi istihdam etmekte, bu durum iş güvenliği açısından ciddi riskler yaratmaktadır.
2014 yılında yaşanan “Soma Faciası” sonrasında, alt işverenlik kavramı ülke gündeminin ilk sıralarına yerleşmiş olsa da, iş kazalarının büyük bir kısmının taşeron firmaların işyerlerinde meydana geldiği gerçeği uzun yıllar göz ardı edilmiştir.
Alt işverenler, genellikle işçi maliyetlerini minimize etmeyi hedeflerken, deneyimsiz işçileri tercih etmekte ve bu süreçte işçi sağlığı ve güvenliği gibi önemli eğitimleri sağlamaktan uzak kalmaktadır. Asıl işverenler de bu durumu, yasal yükümlülüklerden kaçınmak için fırsat olarak değerlendirebilmektedir.
Yasal Düzenlemeler ve Alt İşverenin Tanımı
4857 sayılı İş Kanunu ve Alt İşverenlik Yönetmeliği, alt işverenlerin hangi şartlar altında faaliyet gösterebileceğine dair kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır. Yönetmelikte, alt işverenlerin yalnızca asıl işin yardımcı işlerinde veya uzmanlık gerektiren alanlarda faaliyet göstermesi gerektiği belirtilmiştir. Ancak, doktrinde ve yargı kararlarında hangi işlerin asıl, hangi işlerin yardımcı iş olarak kabul edileceği konusunda belirsizlikler bulunmaktadır.
Örneğin, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2006 tarihli bir kararında, üretim aşamasının sonrasındaki paketleme ve torbalama işlerinin, asıl işin bir parçası değil, yardımcı bir iş olarak değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu karar, alt işverenlik uygulamalarının genellikle muvazaa içerip içermediği sorusuna ışık tutan önemli bir örnektir.

Muvazaa ve Alt İşverenlik Uygulamaları
Alt işverenlik sözleşmelerinin muvazaa içerip içermediğinin tespit edilmesi için 12. maddede belirlenen 8 kriterin titizlikle değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kriterler arasında, işin uzmanlık gerektirmesi, alt işverenin yeterli ekipmana sahip olması ve sözleşmenin hukuki yükümlülüklerden kaçınmayı hedefleyip hedeflemediği gibi unsurlar bulunmaktadır. Bu kriterlerin doğru şekilde değerlendirilmesi, iş güvenliğini tehdit eden durumların önüne geçilmesine yardımcı olabilir.
İşverenin Sorumluluğu ve Hukuki Yükümlülükler
Alt işverenlik sözleşmeleri, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile birlikte, iş kazaları sonucu meydana gelen zararlarda asıl işverenin de sorumlu olacağını belirtmektedir. Alt işverenin işçileri iş kazası geçirdiğinde, hem alt işveren hem de asıl işveren, bu kazaların yasal sorumluluğunu paylaşmaktadır. Ayrıca, cezai sorumluluk ayrı tutulmakla birlikte, birlikte sorumluluk ilkesi yalnızca hukuki sorumluluğu kapsamaktadır.
İş kazalarının ardından açılacak davalarda, asıl işverenle alt işverenin sorumluluğu farklı şekilde değerlendirilse de, işçilerin hakları konusunda her iki taraf da sorumludur. Alt işverenin işçileri, yasadan veya toplu iş sözleşmesinden doğan hakları için hem alt işverene hem de asıl işverene dava açabilmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Alt işverenlik sözleşmelerinin hukuki açıdan doğru şekilde yapılandırılması, işyerindeki tüm çalışanların güvenliğini sağlamanın yanı sıra, iş kazalarının sonuçlarına karşı da gerekli tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmaktadır. Asıl işverenin, alt işverenlik ilişkilerindeki sorumlulukları konusunda daha dikkatli davranması, işçi sağlığı ve güvenliği alanında sürdürülebilir bir yaklaşım geliştirilmesi için kritik öneme sahiptir. Muvazaa ve iş güvenliği ihlalleri, yalnızca hukuki değil, etik açıdan da ciddi sonuçlar doğurabilir.